1 Aralık 2009 Salı

Çocuklarda Uyku Bozukluğunun Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri

6.aydan itibaren bebeklerde ve daha büyük çocuklarda uyku sorunlarından söz edilebilir.
Olası sorun yaratan uyku alışkanlıkları; gece uykuya dalarken zorluklar, sabah çok erken ya da çok geç kalkmak, akşam çok erken veya çok geç yatmak, gece çok sık uyanmak ve tekrar uykuya geçmede zorluklar veya gün içinde uykulu olmak olarak sıralanabilir.
Bir çocuğun nasıl uyuduğu sadece onun davranışlarını değil, ebeveynin de ona karşı olan davranışlarını etkileyecektir. Eğer çocuk iyi uyumuyorsa ebeveynin hayatına da huzursuzluk getiriyor olabilir.

Ebeveyn her gece ağlamayla uyanıyor, sürekli kalkıyor ve kendi uykusunu da yeteri kadar alamıyorsa, büyük ihtimalle kendini çaresiz, hayal kırıklığına uğramış, üzgün ve kızgın hisseder. Çocuğun uyku bozukluğu arttıkça ebeveynin bitkinliği ve kızgınlığı artacak, günlük aktiviteleri de bundan etkilenecektir. Bu nedenle çocuğun problemi tam olarak belirlenmeli ve çözmeye başlanmalıdır.


Bir Çocuk Kötü Uyuyan Olabilir Mi?


Çocuklar uyku becerilerinde farklılık gösterirler. Bazı çocuklar doğuştan çok iyi uyuyabilirken, bazı çocuklarsa uyku düzenlerinin bozulmasına doğuştan duyarlıdırlar. Yatma zamanının değişmesi, hastalık, hastaneye yatmak veya evdeki bir misafir uyku düzenlerinin bozulmasına sebep olabilir.

Bu çocuklar her zaman uykusuz olarak adlandırılmalarına rağmen; rutinlerinde, programlarında, çevrelerinde veya aileyle ilişkilerinde uygun değişiklikler yapıldığında onların da iyi uyudukları gözlemlenmiştir.

Böyle çocuklar hala bazı geceler az uyusa da, yeni rutinler düzenli olarak takip edildiğinde normal uyku düzenine kısa sürede dönerler.Büyük bir tıbbi veya nörolojik rahatsızlığı olmayan bütün çocuklar iyi uyuma yeteneğine sahiptirler. Uygun bir saatte yatağa giderler, birkaç dakika içinde uykuya dalarlar ve sabah uygun bir saate kadar da uyurlar.

Çocuğun gece kısa uyanmaları normaldir ve bu uyanıklık birkaç dakika sürer ve çocuk çok kısa bir sürede kendi kendine uykuya dalar.


Çocukların Uyku Döngüsü


Çocukluktaki uyku problemlerini anlamak ve çözmek için biyolojik döngülerine dikkat etmek gerekir. Yani çocuğun beslenme, oyun, bakım gibi faaliyetlerinin çocuğun bireysel özelliklerine uygun şekilde düzenlenmesi gerekir.


Bebeğin uyanık olduğu, aktivitede bulunduğu, beslendiği ve uyuduğu zamanlar gözlemlenerek, ihtiyaçları sezilebilir ve ne zaman onunla oynanacağı, besleneceği veya yatırılacağı bilinebilir. Çocuğun programını oluşturmaya başladığı fark edildiğinde, onu gün içinde mantıklı ve tutarlı saatlerde yemeğe ve uyumaya özendirmek önemlidir. Bu onun gelişen 24 saat ritmini daha istikrarlı hale getirmesine yardımcı olacaktır. Olabildiğince mantıklı bir düzen sağlanırsa, çocuğun iyi ritimler geliştirip sürdürmeye devam etmesi daha olası hale gelir.


Bebeklikten sonra, çocukluk boyunca ve ergenlikte çocuğun tutarlı bir program sürdürmesine yardımcı olmak çok önemlidir. Yani 2 veya 3 yaşındaki bir çocuğun ne zaman yatacağına karar vermesine izin verilmemelidir.Sonuç olarak bebeğin ilk aylardan sonra mantıklı bir günlük program oluşturmasına ve çocukluğu boyunca bu programı sürdürmesine yardım etmek için elden geldiği kadar çabalamak gerekir. Çocuğun kendi kendine bir program tutturmasını bekleyemeyiz; onun için uygun olan ayarlanmalı ve sonra onun olması sağlanmalıdır.


Çocuğun Yatma Vakti Rutinlerinin Önemi


Uykudan önce anne-baba ile kısa teması da içeren 20-30 dakikalık uyku öncesi rutinler çocuğun daha iyi uyku düzeni geliştirmesi ve büyüdükçe ortaya çıkan problemlerin önüne geçebilmesi açısından daha avantajlıdır. Yatma vakti rutinleriyle anlatılmak istenen çocuğun yatağa girmeye hazırlanırken ve uykuya dalarken yaptığı aktivitelerdir.


Çocuk büyüdükçe yatma vakti rutinleri önemini korumaya devam eder. Eğer yatma vakti çocuk için güzel bir zaman dilimiyse, zorluk çıkartmak yerine bu anın gelmesini dört gözle bekleyecektir. Yatma vakti rutinleri tabi ki aileden aileye değişir ama ebeveyn aile için en uygun rutini seçmeli ve her gece çocukla vakit geçirmeye özen göstermelidir. Çocuk büyüdüğünde bile yatmadan önce ebeveyniyle vakit geçirmekten hoşlanacaktır, çünkü yakın, sıcak ve kişisel zaman ihtiyacı vardır. Örneğin, yan yana oturulsa bile televizyon izlemek kişisel bir ilişki içermediği için bunu karşılamaz. Onun yerine bu zaman; okulda yaşananlar, hafta sonu veya tatil planları ya da hobilerden konuşarak değerlendirilebilir.



Çocuk Ebeveynin Yatağında Uyumalı Mı?


Birçok ebeveyn gece uyanmalarını ve yatarken çıkabilecek tartışmaları önlemek için çocuklarını kendi yataklarına alırlar. Bazı ebeveynler bunu çocuklarının iyiliği için yaparlar. Bazıları da çocuklarının yanlarında yatmalarını tercih ederler. Çocuk hasta veya üzgün olduğunda onu yanına almak mantıklıysa bile, genel olarak iyi bir fikir değildir. Çocuğun yalnız başına uyuması ebeveyninden kaygı göstermeden ayrılabilmesi, psikolojik gelişimi ve bağımsızlaşması için önemlidir. Ayrıca ebeveyninin yatağında uyumak çocuğu rahat ve emniyette hissettirmek yerine gergin ve kafası karışık hissettirebilir. Eğer çocuğun anne ile baba arasına girmesine izin verilirse, onları ayıracak kadar güçlü olduğunu düşünecek ve bunun için üzülecektir. Bir çocuk kontrolün ebeveynde olduğunu ve isteklerini yerine getirilirken onun için en iyisinin yapılacağından emin olmak ister. Ancak bu gösterilmezse, korkabilir.Çocuğunuzun uykuya dalmakla neyi ilişkilendirdiğine dikkat edin!


Bir çocuk, geceleri yalnız başına yatamıyor olabilir. Bu durumda, ailesinin yardımına ihtiyacı vardır. Ailesi onu tutup sallayabilir, sırtını ovabilir veya uykuya dalana kadar onunla konuşabilir. Böyle yapılsa bile problem bitmez. Gece boyunca birkaç kez ağlayarak ve ebeveynini çağırarak uyanabilir. Bütün olasılıklarda yorgun, korkulu ve kızgın olunabilir çünkü ebeveynin kendi uykusu bozuluyordur.


Birçok ebeveynin bilmesi gereken şey, onların anormal olarak bulduğu gece uyanmalarının oldukça normal olduğudur. Anormal olan odasına girerek tekrar uyumasına yardım etmektir. Bütün çocuklar belirli şartlar ile uykuya dalmak arasında çağrışım kurar. Çoğu çocuk için bu, belli bir odada olmak, belli bir yatak ya da karyolada yatmak ve favori oyuncağını ya da özel battaniyesini yanına almak anlamına gelir. Çocuklar geceleyin normal olarak uyandıklarında bu şartlar hala yerindeyse hemen uykuya dalabilirler.


Çocuklar doğru şartlar var olmadıkça uyuyamaz ve uykuya tekrar dalamazlar. Gece boyunca çocukların normal gece uyanmaları vardır, ancak bu uyarılmalar kısa olacağına uzundur çünkü bu çocuklar uykuya nasıl döneceklerini öğrenmemişlerdir. Uykuya dalmakla ilişkilendirdikleri şartlar, okşanmak, sırtının sıvazlanması gibi şartlardır ve bu şartlar uzun zaman hazırda bulunmazlar. Olaylar çocuk uykuya daldığından daha farklıdır, bir şey yanlıştır. Uykuya geri gideceğine, çocuk tam olarak uyanır ve ağlamaya başlar. Bu sebeple problem anormal uyanmalar değil, tekrar uykuya dalma konusunda çekilen zorluktur. Ve bu zorluk çocuğun uykuya dalmakla ilgili geliştirdiği ilişkiyle büyür.


Eğer bir çocuk gece, biberonla ya da göğüsten, çok sıvı alan bir çocuksa uyku ile kurulan bağlantıların dışında pek çok sebepten dolayı uykusu bölünebilir. Bunun yanında bir anda beslenmeyi kesmek hem o, hem ebeveyn açısından zor olabilir. Bu yüzden beslenmenin miktarını ve sıklığını yavaş yavaş azaltmak daha iyi bir fikir olacaktır. Eğer çocuk sadece uykuya dalarken emzik kullanıyorsa, emziksiz uyumayı öğrendiğinde emziği tamamen bırakacaktır. Ama eğer bütün gün ağzında ise, sadece geceleri emziği kaldırmak çok zor olacaktır. Bu durumda, ilk olarak yapılması gereken çocuğun gün içinde emzik kullanmasını yavaş yavaş azaltmaktır.


Küçük çocuklar gece uyandıkları şartlar içinde yani yalnız uyumayı öğrenmelidirler. Eğer çocuk uyurken yanında ebeveynini görmeye alışıksa ve artık beşikte ya da sallandığı pozisyonda değilse ağlayarak uyanır. Çocuk anlayabilecek yaşa geldiğinde artık onunla beraber uyunmayacağını açıklamak gerekir. Fakat uykuya dalmadan onu hoş tutacak alışkanlıklar da oluşturulması önemlidir. Ebeveyn hikaye okumayı bitirdiğinde ya da oyun bittiğinde onu yatağa yatırmalı ve kapıyı aralık bırakmalıdır. Bazı çocuklar çağırmaya devam edecek ya da ağlayacaklar, bazıları ise yataktan çıkacaklardır. Eğer çocuk ebeveynini çağırmaya devam ediyorsa, ona cevap verene kadar geçen süreyi gittikçe arttırmak yeterlidir. Odaya geri dönülebilir ama yanına yatılmayacak ve o uykuya daldığında odada olunmadığından emin olunacaktır.


Problem Nasıl Çözülür?


1) Çocuk gece iyi uyuması için karyolasında ya da yatağında tek başına uyumayı ve gece uyandığında tek başına yeniden kurabileceği şartlar altında uykuya dalması gerektiğini öğrenmelidir. Kaldırılmamalı, sallanmamalı ya da emzirilmemeli ve radyo, televizyon, biberon veya emzikle sakinleştirilmemeleri gerekir.

2) Çocuk yeni düzene adapte olana kadar anlayışlı, sabırlı ve tutarlı olmak gerekecektir. Biraz ağlama duymadan bu problemi tedavi etmenin yolu yoktur ancak bu oran minimumda tutulabilir. Çocuğunuzun ağlamalarına katlanabileceğiniz minimum süre ile (12-13 dakika olabilir) odada yalnız bırakmaya başlayın.

3) 15-20 saniye yanına gidip sakin ses tonuyla yalnız olmadığını ona söyleyin.

4) En başlarda çocuk uykuya dalmanın yeni yolunu öğrenirken biraz mutsuz olacaktır fakat kendini terk edilmiş de hissetmemelidir. Eğer belirli aralıklarla yanına gidilirse kendini daha az terk edilmiş hissedecek ve durmadan ağlamalar olmayacaktır.

5) Diğer bir önemli nokta ise, beslenme ve uyku arasındaki bağlantıyı kırmak için çocuğu emzirmeyi bırakmaya gerek olmadığıdır. Böyle bir durumda sadece ikisini birbirinden ayrıştırmak yeterli olacaktır. Çocuk gece emzirilmek yerine akşamüstü veya öğlen uykusu öncesi gün içinde emzirilebilir.İlk birkaç gece kolay olmayacaktır ve çocuklar ne kadar savaştıklarına göre değişiklik gösterirler...

Çalışan annenin bebek bakım rehberi

Geçmişten bugüne, çalışan kadının hayatın pek çok alanında zorlandığından söz edebiliriz. En çok üzerinde durulan ve tartışılan konu ise, çalışan bir annenin çocuğunun bakım sorunudur.
Günümüzde başta ekonomik sebepler olmak üzere, uzmanlaştığı veya zevk aldığı bir alanda çalışan kadınların sayısı hızla çoğalmaktadır.
Çalışan bir annenin çocuğunun bakım sorunları ise sıklıkla yaşanılan annelerin ortak problemidir. Geçmiş zamanlara göre günümüzde, aileler daha çok çekirdek aile biçimini aldığından aile büyüklerinin, anneanne/babaanne gibi, çocuk üzerindeki etkinliği azalmıştır. Bu durum, çocuklar için erken yaşta kurum veya bakıcı bulma ihtiyacını doğurmuştur.

Çalışan bir anne iseniz, öncelikle bebeğinizle evde geçireceğiniz ilk zamanlarda kendinizi yabancılaşmış hissedebilirsiniz. İş hayatında her sabah düzenli olarak aynı saatte kalkmaya, evden çıkmaya, günlük yapmanız gereken işler listesinden sırayla gitmeye alışkın olduğunuzdan, bebeğinizin beklenmedik ve tahmin edilemez halleri sizi şaşırtacaktır. Tabii bu en zor haftalar bebeğiniz büyüdükçe, siz onu tanımaya başladıkça geçecektir.


Bebeğiniz 2 aylık olduğunda size gülerek, kahkaha atarak karşılık verdiğinde ve sizi tanıdığını hissettirdiğinde, bu zor zamanlar yerini keyifli zamanlara bırakacaktır. Bebeğinizle ilgilenmek, o size gülümsedikçe sizin için ödül değeri taşıyacaktır. Size bunu okurken olmayacak bir hayal gibi gelse de, bebeğiniz büyüdükçe onun ritmine ayak uydurmanız kolaylaşacaktır.

Siz bebeğinizi tanıdıkça onun ihtiyaçlarını daha çabuk anlayabilecek, gereksinimlerini zamanında karşılayabilecek ve günlük rutinlerini oluşturabileceksiniz. Kısa zamanda bebeğiniz ve aileniz için neyin daha iyi olduğunu keşfedeceksiniz.Evde Bir Bakıcı Mı? Yoksa Günlük Bakım Evi Mi?Siz işe başlamadan önce düşünmeniz gereken en önemli konu, bebeğinizin sizin yokluğunuzda bakım sorunudur.

Günümüzde değişen yaşam düzeniyle birlikte bu konuda birçok seçenek vardır ve yapmanız gereken ailenizin ihtiyaçlarına en uygun olanını seçmektir: Evde bir bakıcı ile kalması, günlük bakım evlerinde kalması veya bir yakınınızın evinde bakılması gibi. Bütün bu seçenekleri değerlendirirken, maddi olarak hangisini karşılayabileceğinizi düşünerek başlamak, sizin için daha kolay olacaktır. Bu seçimi yapmanın en zor tarafı hangi seçeneğin sizin bebeğiniz için en iyisi olacağına karar vermektir.

Bu konuda çevrenizde güvendiğiniz ve deneyimleri olan kişilerden fikir almanız ve önerilerini değerlendirmeniz işinizi kolaylaştırabilir. İlk zamanlar, bebeğinizi bir başkasıyla bırakma fikri size korkutucu gelebilir. Bu yüzden, bu konuda içinize sinmeden karar vermeyin. Eğer emzirmeye devam etmeyi düşünüyorsanız, bebeğinizin bakımını üstlenecek olan insanın size bu konuda yardımcı olacağından emin olun.


İş Hayatına Dönüş İçin Annenin Ön Hazırlığı


Bebeğinizin günlük bakımı için kararınızı verdiğinizde işe başlamadan önce mutlaka bu konuda ön hazırlığınızı yapın. İlk gün bir saatten başlayarak ve daha sonraki günler zamanı arttırarak bebeğinizi bakıcıya veya bakım evine bırakın. İdeal olan, işe başlamadan önce, bir tam gün bebeğinizi bırakabilmenizdir. Böylece kendinize bu duruma alışmak için zaman tanımış olursunuz ve durumu gözlemleme şansınız olur. Hem bebeğinizin hem de kendinizin bu yeni düzenlemeye alışmasına yardımcı olur.

Eğer emzirmeye devam ediyorsanız, işe başlamadan önceki haftalarda biraz daha fazla süt pompalayın ve depolayın. Böylece işe başladığınız ilk zamanlarda daha fazla süt pompalamanız gerekliliği fikrinden kurtulur ve çalışma hayatına daha kolay uyum sağlayabilirsiniz.

Bazı şirketler, doğum izni sebebiyle, işe başladığınız ilk zamanlarda yarım-gün çalışmanızı daha sonra tam güne çıkarmanız konusunda size yardımcı olabilirler. Eğer böyle bir olanak yok ise, işe hafta ortası başlamaya çalışın. Böylece hafta sonundan önce sadece 2-3 gün işte olmuş olacaksınız.

İşe başlamadan önce uyanmanız ve evden çıkmanız ne kadar zaman alıyor tam olarak hesaplayın. Yeni anneler, işe geldikleri ilk günü "buruk bir gün" olarak tanımlarlar. Kendinizi üzgün, endişeli ve şaşkın hissedebilirsiniz ama eğer kendinizi işinize odaklayabilirseniz çok çabuk toparlanabilirsiniz.

Unutmayın, iş arkadaşlarınız ve patronunuz sizin çalışma konusunda ne kadar istekli ve kararlı olduğunuzu anlamaya çalışacaklardır. Eğer işinize devam etmek istiyorsanız yapmanız gereken en önemli şey verimli olabilmektir. Hayatınızda oluşturduğunuz yeni düzen bir-iki hafta içinde kendiliğinden rayına oturacaktır.


Kendiniz ve bebeğiniz için verimli olabilmek adına, yol gösterici öneriler:


• Sizinle iletişime geçmesi için iş yerinizden bir kişiyi belirleyin. Böylece, sürekli değişik insanlarla iletişime geçme zorunluluğundan kurtulabilirsiniz.

• Çoğunlukla e-posta yoluyla iletişim kurmaya çalışın ve günlük rutininizde size uyan, kendi belirlediğiniz bir zamanda e-postanızı kontrol edin.

• Eğer telefonla iletişime geçmeniz gerekli ise, zamanını siz belirleyin. Ne zaman iş şapkanızı takacağınızı sizin belirlemeniz stresinizi azaltacaktır.


İşinize geri dönmeye karar verdiğinizde ise;


İş arkadaşlarınızla mutlaka iletişime geçin ve siz gittikten sonraki değişiklikler hakkında bilgi alın. Onlarla iletişime geçerek yakında işinizin başında olacağınızın da mesajını vermiş olursunuz. • İse başlamadan önce bir gün bebeğinizi iş yerinize götürmeniz sizin için durumu kolaylaştırabilir. İş yerinde düzeni bozmamak için uygun bir zamanı seçin; böylece, iş arkadaşlarınız da bebeğinizle ilgilenme fırsatı bulabilecektir.

• Eğer bebeğinizi emzirmeye devam etmeyi planlıyorsanız, bu konuyu patronunuz veya iş arkadaşlarınızla önceden paylaşın ve bu konuda gerek duyacağınız düzenlemeleri işe başlamadan önce yapmış olun.


Anne Olarak Bilmeniz Gereken En Önemli Şey:


Bebeğinizin ilk aylardan itibaren sizin ruh halinizden etkilendiğidir. Endişeli bir annenin bebeği bu endişeyi kendi duygusu gibi yaşar ve kendini iyi hissetmez. İlk aylar için anne-çocuk ilişkisini anlatan formül: "iyi anne=iyi bebek; kötü anne=kötü bebek"tir.


Kaliteli Zaman Faktörü


Çalışan anneler, tedirginlik ve suçluluk duyguları ile dolu olduğu zaman çocuklar için annelerinin çalışması problem yaratabilir. Araştırmalar, bebeğin daha birkaç aylıkken annesinin gidip geri döneceğini öğrendiğini ve ona güven duyabildiğini söylüyor.

Yani anne olarak sizin belli bir çalışma düzeniniz varsa, bu düzen içinde teknik ve duygusal rahatlığınız sağlanırsa, çocuğunuzun gün içinde bakımı sadece ve sürekli olarak aynı kişi tarafından gerçekleşirse, annenin çalışmasının çocuğun sağlıklı yetişmesine çok olumlu katkılarından söz edilebilir.

Evde olan, ama zaten evde olmasının çocuk için yeterli olduğunu düşünen ve onunla "kaliteli zaman" dediğimiz yoğun ilişki kurabildiği en küçük bir faaliyet yapmayan pek çok ev kadını anne olduğunu da unutmayalım. Çalışan anneler kendilerini iyi hissettikleri sürece çocuklarının da iyi olacağını unutmamalılar. Annelerin, çalışmanın çocuğa ihanet olmadığını, ilişkiyi daha kaliteli yapabileceğini bilmeleri gerekir.

2 Yaşına Kadar Bebek Aşı Takvimi


Aşı takvimi


Doğduktan hemen sonra: Hepatit B aşısı


1.ay: Hepatit B aşısı


2.ay: DBT-IPV-HIB aşısı ve BCG aşısıPnömokok aşısı


4.ay: DBT-IPV-HIB aşısıPnömokok aşısı


6.ay: DBT-IPV-HIB aşısı ve Hepatit B aşısıPnömokok aşısı


9.ay: Kızamık aşısı


12.ay: Suçiçeği aşısı13ay: Pnömokok aşısı


14.ay: Hepatit A aşısı15.ay: Kızamık, kızamıkçık, kabakulak (MMR) aşısı


18.ay: DBT-İPV-HİB aşısı


20.ay: Hepatit A aşısı

Bebeklerin Aşı Rehberi

İstanbul Memorial Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sinan Mahir Kayıran, annelerin bilinçli ve bilgili olmalarının, bebeklerin sağlıklı gelişimleri için son derece önemli olduğunun altını çiziyor.
Bazı hastalıklardan korunmada bağışıklama çalışmalarına önem verilmesi en tutarlı çözüm olmaktadır. Bu sayede bebek ölümleri azalacak, sağlıklı bir nesil yetişecek ve gelişmiş bir toplum olmanın da en önemli göstergelerinden birisine ulaşmayı başaracağız. Hiçbir aşı %100 güvenli değildir. Hiçbir girişim de tamamen risksiz değildir. İşte aşı ile korunabilir hastalıklar ve primer aşılar konusunda mini bir rehber...

Verem (BCG) aşısı


Verem hastalığı dünyada ve ülkemizde halen önemini koruyan bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütünün önerileri doğrultusunda ülkemizde verem aşısı (BCG aşısı) iki doz olarak, yaşamın ilk üç ayı içerisinde ve ilkokul yıllarında uygulanmaktadır. Sol omuza cilt içine uygulanan aşıdan sonra o bölgeye 2 gün su temas ettirilmemesi gerekmektedir.


Suçiçeği aşısı


Suçiçeği, içi sıvı dolu döküntülerle kendini gösteren bulaşıcı bir hastalıktır. Belirtiler, virüs ile temas ettikten 12–15 gün sonra baş ağrısı, ateş, karın ağrısı ve halsizlik şeklinde başlar. 1–2 gün sonra, öncelikle kafa derisinde, yüz ve gövdenin üst kısımlarında, daha sonra kol ve bacaklarda döküntüler görülür.

İnsandan insana soluma, öksürme, hapşırma, döküntülerle temas etme yoluyla bulaşır.Suçiçeği son derece bulaşıcı bir hastalık olduğu için çocukların kreş, okul gibi toplu bulundukları ortamlarda çok kolay yayılır. Döküntülerin ortaya çıkmasının 1–2 gün öncesi ile 4–5 gün sonrası arasında hastalık bulaşıcı safhadadır.

Suçiçeğinin kesin tedavisi yoktur. Genellikle 7–10 gün içerisinde kendiliğinden iyileşir. Ateş düşürücü ve kaşıntıyı engelleyici ilaçlarla destek tedavisi uygulanabilir. Hafif seyirli bir hastalık olarak bilinmesine karşın bazen hem çocuklar, hem de erişkinlerde ciltte estetiği bozabilecek kalıcı izlere yol açan süper enfeksiyonlar, hastanede tedavi gerektiren zatürree, beyin dokusu iltihabı vb. ağır enfeksiyonlara ve bazı vakalarda ölümlere yol açabilen suçiçeğinin bağışıklık sistemini baskılayan kronik hastalığı bulunan çocuklarda komplikasyonlu geçirilme olasılığı ve ölüm riski yükselmektedir.
Suçiçeğini geçirmiş olanlar bu hastalığa bir daha yakalanmazlar. Ancak hastalığın sorunsuz atlatılması kesin olmadığından ideal olanı korunma, yani suçiçeği aşısı olmaktır. Aşı, bu hastalığa karşı vücutta oluşturduğu koruyucu antikorlar yoluyla bağışıklık sağlar.

Aşı sayesinde hastalığın geçirilmesi engellenerek ciltteki yara izlerinin oluşumu önlenir, hayati tehlike yaratabilen komplikasyon riski ortadan kaldırılır, çocuğun okula devamsızlığı ve onunla ilgilenecek anne-babanın işe devamsızlığı önlenmiş olur, semptomatik ilaçların getireceği maddi yük ortadan kalkar, çocuğun ve anne-babanın hissedeceği sıkıntı, endişe, huzursuzluk önlenir. Ayrıca ileri yaşlarda görülebilen zona hastalığı olasılığı azaltılır.1 yaşından büyük ve daha öncesi suçiçeği geçirmemiş tüm çocuklara tek doz olarak uygulanabilir. Çocuğunuz suçiçeği geçirmemişse kreş veya okula başlarken mutlaka aşılanmalıdır.


Hepatit A aşısı


Hepatit A, halk arasında “Bulaşıcı Sarılık” adı ile bilinen ve karaciğerin iltihabı şeklinde kendini gösteren, Hepatit A virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır.

Virüs ile temas ettikten yaklaşık 4 hafta sonra ateş, bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, halsizlik gibi belirtiler gözlenir. Bir hafta kadar sonra sarılık başlar. Sarılık, en kolay şekilde gözlerin beyaz kısmında fark edilir. Bu arada idrarda koyulaşma ve dışkının renginde açılma görülür. Bu belirtiler 3-6 hafta kadar sürdüğü gibi, bazı olgularda 6 ay kadar devam edebilir ya da kötüleşerek tekrarlayabilir.

Bazı küçük çocuklar Hepatit A’yı bu belirtilerin hiçbiri görülmeden geçirebilirler. Ancak hepatit A ile daha ileri yaşlarda karşılaşan bir bireyde belirtilerin şiddeti ve hastalığın ciddiyeti yüksektir.
Hepatit A virüsü, hastalığı geçiren kişinin dışkısında yoğun olarak bulunur. Bu dışkının temizlik ve sanitasyon koşulları iyi olmayan ortamlarda yiyecek ve içeceklere, hatta su şebekelerine karışması ve diğer kişiler tarafından tüketilmesi sonucu virüs kolaylıkla bulaşabilir. Hijyenik olmayan şartlarda üretilmiş hazır gıdaların veya iyi yıkanmamış meyve ve sebzelerin tüketilmesi, yeterince temiz olmayan yüzme havuzlarının kullanılması ve çocukların toplu bulundukları kreş ve okullar, Hepatit A’nın yayılması için uygun birer yoldur.Virüsü alan kişiler, hastalanmadan 2 hafta öncesi ve belirtilerin başlamasından 1 hafta sonrasına kadar hastalığı bulaştırırlar.

Belirti göstermeden hastalığı geçiren küçük çocuklar da bulaşmada sessiz birer kaynak konumundadırlar. Hepatit A, hayati fonksiyonu en önemli organlarımızdan biri olan karaciğerin iltihabıdır.Hastalığın belirli tedavisi yoktur, normal şartlar altında hasar bırakmadan kendiliğinden iyileşir. Ancak, bazı kişilerde yoğun hastane tedavisi gerektiren karaciğer yetmezliğine, hatta ölüme yol açabilir.

Küçük bir çocuk hastalığı belirtisiz geçirse dahi, farkında olmadan virüsü çevresindeki, bu hastalıktan daha ağır etkilenecek bireylere bulaştırabilir. Kronik karaciğer hastalığı bulunan çocukların Hepatit A geçirmeleri halinde hastalık çok daha ciddi seyreder.Hepatit A, temizlik ve sanitasyon koşulları yetersiz ortamlarda hızlı yayılır.

Ellerin sık yıkanması, bulaşma olasılığı bulunan besinlerin çok iyi yıkanması, pişirilmesi, suların kaynatılması gibi genel hijyenik önlemler bulaşma riskini azaltsa da tamamen engelleyemez.
Bugün Hepatit A hastalığından tam korunmanın en etkili ve güvenilir yolu Hepatit A aşısı olmaktır. Daha önce Hepatit A geçirmiş olan kişiler bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmışlardır. Ancak henüz geçirmeyenler, her an virüsle temas riski taşırlar. Çocukların hijyenik önlemleri çok iyi bilmemeleri nedeniyle risk bu dönemde yüksektir. Dolayısıyla 2 yaşını bitiren çocuklar öncelikli olmak üzere daha önce hastalanmamış herkesin hepatit A aşısı olması önerilir.Aşı ilk yıldan sonra 1. doz ve 6 ay sonra 2. doz şekilde toplam 2 doz uygulanır.


Hepatit B aşısı

Hepatit B, halk arasında “Sarılık’’ adı ile bilinen ve karaciğerin iltahabı şeklinde kendini gösteren, Hepatit B virüsünün neden olduğu kronikleşen, bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır.Virüs ile temas ettikten yaklaşık 2-6 ay sonra halsizlik, iştah kaybı, bulantı, deride ve göz aklarında sararma, idrar renginde koyulaşma, karın ağrısı gibi belirtiler gözlenir. Bazı vakalarda hiçbir belirti görülmeyebilir.

Hepatit B virüsü, başlıca kan ve vücut sıvılarında (tükürük, idrar, ter, semen, vajinal salgı vb.) bulunur. En yüksek bulaşma riskleri, kanla direkt ya da dolaylı temas, cinsel ilişki ve doğum esnasında kronik Hepatit B hastası anneden bebeğe Hepatit B virüsü bulaşması halinde hastalığın kronikleşme olasılığı çok yüksektir.

Diğer yandan, hepatit B virüsünün vücut dışında 7 gün gibi uzun süre canlı kalabilmesi nedeniyle steril olmayan aletlerle yapılan cerrahi müdahale, diş muayene-tedavileri ve sünnet, berber aletlerinin ya da kişisel temizlik ve bakım eşyalarının ortak kullanımı, Hepatit B hastalığının bulaşmasında aktif rol oynarlar.

Hastalığın bulaşması için derideki ince bir sıyrıktan ya da mukozadan çok az miktarda kanın vücuda girmesi yeterli olabilir. Hepatit B, hayati fonksiyonu en önemli organlarımızdan biri olan karaciğerin iltihabıdır. Hastalığın belirli tedavisi yoktur, genellikle hasar bırakmadan kendiliğinden iyileşir. Ancak, bazı kişilerde yoğun hastane tedavisi gerektiren karaciğer yetmezliğine, hatta ölüme yol açabilir.
Bazı kişilerde ise Hepatit B iyileşmez, kronikleşir. Hasta, hiçbir hastalık belirtisi göstermemesine karşın virüs karaciğeri tahrip eder. Bu uzun süreç içinde hasta, virüsü çevresindeki kişilere bulaştırmaya devam eder.

Vücudun zayıf düştüğü bir dönemde, siroz veya karaciğer kanseri gelişmesine neden olur. Hepatit B, dolaylı bir temasla her an bulaşabilecek bir hastalık olması nedeniyle mümkün olan en erken yaşta etkin bir şekilde korunmayı gerektirir.

Bugün tek etkin yöntem, hepatit B aşısı olmaktır. Hastalığı geçirmiş ve kronikleşmeden tamamen iyileşmiş, ya da aşılanarak hiç hastalanmadan korunmuş kişilerde Hepatit B’ye karşı antikorlar bulunur. Koruyucu antikorların anneden bebeğe geçmemesi nedeniyle henüz yeni doğmuş bebeklerin aşılanmaları gerekir.1. doz doğumda, 2. doz bir ay sonra, ve 3. doz doğumdan 6 ay sonra yapılmak üzere toplam 3 doz ile Hepatit B’ye yaşam boyu korunmak mümkün olabilmektedir. Daha önce aşı olmamış ve virüsle temas etmemiş herkes, yine aynı şema ile 3 doz aşı olarak korunabilirler.


Kızamık, kızamıkcık, kabakulak (MMR) aşısı

Kızamık, ciltte kırmızı döküntülerle kendini gösteren, bulaşıcı solunum yolu hastalığıdır. Virüsle temastan 10–12 gün sonra başlayan ateş, öksürük ve burun akıntısı ilk belirtileri oluşturur. İki-üç gün içinde kafa derisi, yüz ve boyunda başlayan el ve ayaklara kadar yayılan kırmızı döküntüler gözlenir.

Son derece bulaşıcı olan kızamık, döküntülerin ortaya çıkmasından birkaç gün öncesi ile birkaç gün sonrası arasında bulaşıcı safhasındadır. Virüs, öksürme ve hapşırma ile havaya saçılarak yine solunum diğer kişilere bulaşır.

Kızamık, zatürree, beyin dokusu iltihabı, ölüme ve sakatlıklara neden olan komplikasyonlarla seyredebilir. Ateş, lenf bezlerinde şişkinlik, ciltte yüzden başlayıp yayılan pembe döküntüler, kızamıkçığın tipik belirtileridir. Virüs, öksürme ve hapşırma ile havaya saçılarak yine solunum yoluyla diğer kişilere bulaşır.

Kızamıkçık, özellikle gebe kadınların maruz kalması halinde bebekte ağır sakatlıklara neden olabilen bir hastalıktır. Bebek doğurmayı planlayan bir anne adayı kızamıkçığa karşı bağışık olması gerekir.

Kabakulak, kulak altındaki lenf bezlerinin iltihabı ile kendini gösteren, kabakulak virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Ateş, baş ağrısı, kulak altında (tek ya da çift taraflı) şişkinlik, kabakulağın tipik belirtileridir.
Beyin zarı veya dokusu iltihabı, pankreas, testis, yumurtalık iltihabı ve sağırlık, kabakulak geçiren çocuklarda rastlanması olası komplikasyonlar arasındadır. Özellikle ileri yaşlarda bu hastalığa maruz kalan erkeklerde kısırlık daha sık görülebilen bir komplikasyondur.Bu üç hastalıktan ve yukarıda sıralanan olası komplikasyonlardan koruma yolu, aşı olmaktır.

Bugün bu üç hastalığa karşı geliştirilmiş aşılar tek bir enjektörde toplanmıştır. Böylece uygulanacak kızamık-kızamıkçık-kabakulak (MMR) aşısı ile her üç hastalığa karşı bağışıklık kazanılmış olacaktır.

MMR aşısı 9. ayında 1 doz kızamık aşısını olmuş bebeklere, 15. ayda 1 doz ve 5-6 yaşlarında 1 doz olmak üzere toplam 2 doz uygulanır. 9.ayda kızamık aşısı yapılmamış olan bebeklere, 12. ayda 1 doz ve yine 5-6 yaşlarında 1 doz uygulanır. Bu üç hastalıktan herhangi birini geçirmiş olmak, üçlü kombine aşının uygulanmasına engel teşkil etmez.


Difteri, boğmaca, tetanos (DBT) aşısı

Difteri ateş, halsizlik ve solunum güçlüğü ile seyreden bulaşıcı bir hastalıktır. Öksürme ve aksırma ile havaya yayılan bakteri, ağız, boğaz ve buruna yerleşerek enfeksiyona yol açar. Hastalanan her 10 kişiden 1’i her türlü tedaviye rağmen solunum yollarının tıkanması, kalp yetmezliği ve felçler nedeniyle yaşamını kaybeder.

Boğmaca, çoğunlukla 2 yaşından küçük çocuklarda görülen, nefes almayı engelleyecek biçimde öksürük nöbetlerine neden olan, bakteriyel bir enfeksiyon hastalığıdır.

Tetanos, varlığını genellikle toprakta sürdüren bir bakterinin, vücuda yara ve kesiklerden girerek yol açtığı bir enfeksiyon hastalığıdır. Vücut kaslarının sertleşmesi, kasılması ve çene kilitlenmesi şeklinde seyreden hastalığa, bu bakterinin salgıladığı toksinler neden olur.

Çocuk felci (IPV), Hib (Menenjit) aşısı
Çocuk felci, polio virüsünün neden olduğu bir hastalıktır. Solunum yolu ile bulaşan ve tedavisi olmayan bu hastalık, kalıcı sakatlıklara ve hatta ölüme neden olabilir.
Günümüzde polio virüsünün yeryüzünden silinmesi amacıyla yoğun aşılama programları uygulanmaktadır.

Hib menenjiti, Hib (hemofilus influenza tip b), özellikle 5 yaşın altındaki çocuklarda, başta beyin zarı iltihabı (menenjit) ve zatürree olmak üzere ölümle sonuçlanabilen birçok ağır hastalığa yol açabilen bir bakteridir. Bu bakterinin sorumlu olduğu hastalıklardan Hib menenjiti, erken ve uygun tedaviye rağmen her 5 vakanın 1’inde işitme kaybı, zeka geriliği, felç ve epilepsi gibi nörolojik komplikasyonlar doğurabilir.
Komplikasyonlu vakaların %3-8’i, ölümle sonuçlanır.Solunum yoluyla kolayca bulaştığı için özellikle yuva, kreş, anaokuluna giden çocuklarda Hib enfeksiyonları fazla görülür. Hib menenjiti en önemli yaşamsal organ olan beynin zarlarını etkilediği için geri dönüşü olmayan zararlar verebilir. Bu 5 hastalıktan korunmanın yolu, aşı olmaktır.
Günümüzde 5 ayrı aşı yerine tümünün tek bir enjektörde toplandığı karma aşılar geliştirilmiştir.Bu 5 hastalığa karşı geliştirilen karma aşı, çocuklara 2., 4., 6. ve 18. aylarında uygulanmalıdır. 5-6 yaşına geldiklerinde, difteri-tetanoz-boğmaca 3’lü karma aşı ve çocuk felci aşısı yapılmış olan çocuklara tekli (monovalan) Hib aşısı uygulanabilir.
Ülkemizin bölgesel özelliği dikkate alındığında ağızdan verilen oral poio aşısı önemini korumaktadır. İlk 2 dozun aşıya bağlı felç riskini ortadan kaldırmak için IPV olarak yapılması önerilebilir. İlk 2 dozdan sonra en az 1 veya 2 doz oral polio aşısı yapılmalıdır. Oral polio uygulandıktan sonra bebek hemen emebilir ya da beslenebilir.

Pnömokok aşısı
Pnömokoklar çocuklarda özellikle ülkemizde en sık orta kulak iltihabı ve zatürre nedenleri arasındadır. Özellikle son zamanlarda kullanmaya başladığımız bu aşı doğumdan sonra ikinci aydan itibaren başlayarak 1-2 ay ara ile 3 doz, 12-15 arasında tek doz önerilmektedir. İlk kez aşılanacak 2-9 yaş arasındaki çocuklara ise tek doz önerilmektedir. En sık yan etkisi, aşı sonrası gelişen ateş ve huzursuzluktur.