16 Ocak 2009 Cuma

Suda Doğum ve Riskleri


Su altında doğumla ilgili merak ve sorular daha çok bu konudaki eksik bilgi ve meraktan kaynaklanıyor.Doğum konusunda en çok sorulan sorular doğum şeklinin anne ve çocuk üzerine etkileri konusunda oluyor. Özellikle doğum ağrısı konusundaki korkular bazı hastaları sezaryenle doğum seçeneğine yöneltebilmektedir. Normal doğum konusunda kararlı hastalar ise özellikle doğum eylemi sırasında çekilen ağrılar ve ağrısız doğumla ilgili sorularla karşımıza çıkmakta. Doğum eylemi sırasında ağrıların azaltılması konusu ile birlikte alternatif doğum yöntemleri ve bu arada su altında doğumla ilgili sorularla da oldukça sık karşılaşıyoruz.


İlk defa Fransa’da uygulandıSu altında doğumla ilgili merak ve sorular daha çok bu konudaki eksik bilgi ve meraktan kaynaklanmaktadır. Bebeğin anne karnında su içinde yaşadığı ve bu nedenle su içerisine doğmasının da daha fizyolojik olacağı düşünülmekte ve suda doğumun esas olarak bebek açısından daha iyi olduğu düşünülmektedir. Suda doğum ilk defa 1805 yılında Fransa’da yapılmasına karşın şu ana kadar bu konuda ciddi çalışmalar yapılmamıştır. 1985-1999 yılları arasında toplam olarak 150.000’nin üzerinde su altında doğum yapıldığı tahmin edilmektedir.


Bebek için risk taşıyorBu konuda yapılan çalışmalar bütün olarak incelendiğinde su altında doğumun bebek açısından birçok riskleri olduğu görülmektedir. Öncellikle şunu belirtmek gerekir ki suda doğum bebek açısından bir avantaj sağlamamakta, anne için kanıtlanmamakla birlikte daha aza ağrıya neden olmaktadır. Yani suda doğum bebek için değil, belki anne için daha avantajlı görünmektedirBu konuda yapılan çalışmalar incelendiğinde şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

1. Genel olarak su altında doğumun daha iyi olduğun dair kanıt bulunmamaktadır.

2. Bebekte su yutulmasına bağlı olarak kandaki tuz oranı düşebilmekte ve bu beyin fonksiyonlarında bozulmaya neden olabilmektedir. Bu nedenle suya tuz eklenmesi önerilmektedir.

3. Bebeğe sudan mikrop bulaşabilmektedir. Ayrıca gebe kadının dışkısında buluna bazı mikroplarda bebeğe bulaşabilmektedir.

4. Su altında doğumda bebek doğduktan hemen sonra dışarıya çıkarılması gerekir. Bu çıkarma sırasında göbek kordonunda hızlı veya fazla çekilmeye bağlı olarak kopmalar görülebilmektedir. Bu da sonuç olarak bebekte kan kaybına neden olmaktadır.

5. Nadirde olsa bebekte boğulmalar görülebilmektedir.

6. Bebekte omuzun çıkmaması ve bebekte bir sıkıntı olduğu halde geç doğum gibi risklerde görülebilmektedir.

7. Su havuzunda uzun süre kalma sonucunda annenin ateşi yükselebilmektedir.

Annenin vücut ısısı önemliAnne vücut ısısındaki artış cilde olan kan akımının artması ve rahime giden kan akımının azalmasına neden oluyor. Anne vücut ısısındaki artışla birlikte bebek kalp atımlarında ve metabolizmasında artış olmaktadır. Bebekteki metabolizma artışı ve rahime giden kanın azalması bebekte oksijenlenmenin bozulmasına neden olabilmekte ve bunun süresinin uzaması da beyin fonksiyonlarını bozabilmektedir.

Daha az ağrı henüz kanıtlanmadı

Sonuç olarak suda doğumun şu an için kanıtlanmış bir avantajı bulunmamaktadır. Annenin daha az ağrı çektiği konusu da henüz kanıtlanmamıştır. Ancak bu konuda yeterli çalışma bulunmaması dolayısı ile bu doğum şekline tamamen karşı olduğumuzu da söylemek şu an için olası değil. Sadece bu konuda geniş ve iyi planlanmış çalışmalar yapılması gerektiğini ve bu çalışmalar sonuçlanıncaya kadar hastalara önerilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Microenjeksiyon ve Tüp Bebek Aynı mıdır?


Mikroenjeksiyon (ICSI) da bir tüp bebek uygulamasıdır. Burada da tüp bebek olarak bilinen klasik IVF’teki gibi döllenme vücut dışında gerçekleştirilir. Klasik IVF’te, toplanan yumurtalar belli sayılarda kültür kaplarına koyulur ve bu kaplara her yumurta için 100-150 bin sperm eklenir.

Sperm ve yumurta dış ortamda bir araya getirilip, gazı, nemi, ısısı yumurtalık kanalı özelliğinde olan enkübatör (kuluçka makinesi) içerisinde 16-18 saat bırakılır. Klasik IVF’te yumurtayı dölleme işi spermler tarafından gerçekleştirilir. Hem sperm dölleme yeteneğinde olabilmeli , hem de yumurtanın zarı spermin giremeyeceği kadar kalın olmamalıdır. Ayrıca bağışıklıkla ilgili bir problem bulunmamalıdır.

Spermin yumurtaya girebilmesi için önce yumurta zarına bağlanabilmesi gerekir. Sperme karşı antikor varlığı bu bağlamayı engelleyebilir. Sayı, hareketlilik ve yapısal özellikler açısından uygun sperm yoksa tüpbebeğin daha ileri aşaması olan mikroenjeksiyon yapılır. Burada, önce, yumurtanın etrafındaki hücreler kimyasal ve mekanik olarak temizlenmelidir.Daha sonra, özel bir mikroskop altında, dölleme işini yapacak sperm, tek tek seçilerek yumurtaya enjekte edilir.Yumurtanın olgun ve döllenebilme kapasitesine sahip olması gerekir.Bu aşamadaki yumurtaya Metafaz II (MII) denir. Toplanan yumurtaların hepsi aynı olgunlukta ve kalitede olmayabilir.

Polar cisimcik adı verilen yapının yumurtanın zarı ile içini dolduran sitoplazma denilen kısmın arasındaki boşlukta bulunması gerekir. Bu cisimciğin altında genetik materyal bulunduğu için enjeksiyon sırasında bu kısım saat 6 veya 12 yönüne getirilir. Saat 3 yönünden içinde sperm olan iğne yumurtaya sokularak sperm içeri bırakılır. Polar cisimciği olmayan yumurtaya Metafaz I (MI) denir.Yaklaşık 10 saat sonra MII aşamasına geçebilir.

Bunların dışında çok küçük foliküllerden alınan olgunlaşmamış yumurtalara GV(Germinal Vezikül) veya erken olgunlaşıp bozulmaya başlayan yumurtaya postmatür adı verilir.Tüpbebekte yumurtalar soyulmadığı için hangi aşamada olduğu bilinemez. Mikroenjeksiyonda ise polar cisimcik varlığı ve enjeksiyon yeri için yumurta mutlaka etrafındaki hücrelerden arındırılmalıdır.

Kimlere ICSI Yapılır?

Mikroenjeksiyon uygulamalarının başlaması , özellikle ağır “erkek faktörü” denilen ileri derecede sperm problemi olan hastalar için adeta yeni bir umut olmuştur. Sperm sayısı , hareketliliği ve yapısı ile ilgili ağır sorunlu olguların başka şansı yoktur. Örneğin, sperm sayısı yüz binin altında ise , hareketlilik %0-10 arasında ve anormal hücre oranı %96’nın üzerinde ise ICSI yapılır. Spermiyogram testinde hiç sperm bulunmayan hastaların bir kısmında üreme kanalında veya testisinde sperm bulunabilir. Özellikle testis kaynaklı çok az sayıdaki sperm ile ICSI yapılabilir. Daha önce klasik tüpbebek (IVF) uygulanıp döllenmenin hiç olmadığı veya çok az olduğu olgulara mikroenjeksiyon yapmak gerekebilir. Çok sık rastlanmasa da , bazen spermin başında bulunan ve yumurta zarına girebilmek için gerekli enzimleri barındıran akrozom denilen kısım hiç olmayabilir veya işlevini göremez. Bu kişilerde de döllenme ancak mikroenjeksiyon ile sağlanır.

Assisted Hatching Nedir? Nasıl Yapılır? Kimlere Uygulanır?

Sözcük anlamı tutunmaya yardımcı olmaktır. Rahim içine verilen embriyonun, gebeliği sağlayabilmesi için embriyoyu saran zarın açılması (hatching) gerekir. Böylece embriyo dışarı çıkarak rahim duvarına tutunabilir (İmplantasyon).Dolayısıyla Assisted hatching embriyoyu saran zarda, delik açmaktır. Üç şekilde yapılabilmektedir:

1)Kimyasal Assisted –Hatching: Kimyasal bir madde yardımıyla ki bu genellikle asittir zarda delik açılır. Kullanılan asitin embriyoya zarar verme olasılığı da vardır. Bu yüzden günümüzde fazla tercih edilmemektedir.

2)Mekanik Assisted –Hatching: Sistem mikroenjeksiyon yapar gibi hazırlanır. Embriyo, tutucu bir pipetle sabitlenir. Mikroenjeksiyon iğnesi yerine kesici bir pipet takılarak zarın üst ya da alt kısmından yavaş yavaş keser gibi pipet hareket ettirilerek zar traşlanır. Bu yöntemde embriyo dışarıda uzun süre kalmakta ve delik tam olarak açılamayabilmektedir.

3)Lazer Yardımıyla Assisted –Hatching: Çok düşük dozda lazer ışını gönderilerek zarda istenilen büyüklük ve genişlikte delik açılır. Ayrıca biyopsi yapılması gereken olgularda zar tamamen delinir. Embriyoya en az zarar veren ve dışarıda kalma süresi en kısa olan bu yöntem en çok tercih edilendir. Sistemin uygulanabilirliği çok kolay olmasına rağmen çok pahalıdır.

Kimlere Assisted Hatching yapılır? Özellikle yumurta zarının normalden kalın olduğu, dondurulup çözdürülen embriyo kullanıldığı olgularda assisted hatching gebeliğe ek bir katkı sağlayabilir. Assisted hatching ile embriyonun yuvalanma şansı %10-15 kadar arttırılabilmektedir.Op.Dr. Özgür Leylek