28 Şubat 2012 Salı

Bebeklerde Yanlış Beslenmeye Dikkat

Doğru bildiklerimiz tam tersine sonuçlar doğurabiliyor. Bazı besinleri zamanından önce tüketmek bebeklerin vücudunda bazı eksik gelişmelere neden olabiliyor. Bebeklerin yanlış beslenmesine bağlı olarak gelişen demir eksikliği ve bunun sonucunda da zihin ve gelişme geriliği gibi ciddi sonuçlar görülüyor. 0-12 yaş bebek beslenmesinde ağırlıklı biçimde kullanılan inek sütü, Türkiye’de her 2 bebekten 1’inde görülen demir eksiliğinin başlıca sorumlusu. Dünya geneliyle karşılaştırıldığında bebeklerde demir eksikliği görülen ülkelerin başında gelen Türkiye’de, buna bağlı ‘zihinsel ve fiziksel gelişim geriliği’ yaşanıyor.
10 aylık 2 bebekten 1’i inek sütü içiyor.
Türkiye’de anne sütünün yeterli olmadığı noktalarda bebeğe inek sütü verme yaygın bir alışkanlık. Araştırmaya göre; Türkiye’de 0-3 ay döneminde bebeklerin inek sütü ile beslenmesi %2.2 düzeyindeyken; 10-12 ay arasında bu oran %47’ye ulaşıyor. Kısaca; Türk bebekleri anne sütünden inek sütüne dünyaya oranla daha erken geçiyor.

Bebeklerin her gün 500 ml. anne sütü ya da formül süte ihtiyacı var!
Dünya Sağlık Örgütü (WHO); ek gıdalara başlansa bile bebeklerin her gün 500 ml. anne sütüne ihtiyaç duyduğunu açıklıyor. Sağlık otoriteleri, anne sütünün olmadığı ya da yetersiz olduğu durumlarda ise bu eksikliği kapatabilmek için bebeğin ihtiyacına uygun olarak hazırlanmış formül sütlerinin bebek beslenmesi için en ideal seçim olduğunu vurguluyor.

Türk bebeklerinin ek gıdaya başlama yaşı çok düşük!
Tüm dünyada bilim adamları bebeklerin ilk 6 ayında sadece anne sütü ile beslenmesi görüşünü benimsiyor. Türkiye’ye bakıldığında ise; 2-3 aylık bebeklerin %28’si anne sütü ile birlikte su aldığı görülüyor. 4-5 aylık bebeklerin yüzde %9,5’i ve 6-8 aylık bebeklerin %20’si ise anne sütü almıyor.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Bebeğinizin Dişleri Çıkarken Rahat Edin

Bebeğinizin dişlerini çıkarma döneminde rahat etmek ve bu dönemi bebeğiniz ve kendiniz açısından sıkıntısız bir şekilde atlatmak istiyorsanız bu tavsiyeleri okumalısınız. Bebeklerde diş çıkarma bebek gelişiminin normal bir sürecidir. Diş çıkarma süreci genellikle ağrısızdır ya da diş etlerini germesi dolayısıyla hafif bir acıya neden olabilir. Bunun neticesinde bazı bebeklerde ateşlenme bile görülebilir.Bebeklerde diş çıkarma genellikle 6 aylıkken başlar ancak bazen 3 ay ile 12 aylık dönemler arasında değişiklik gösterebilir. Bebeklerin büyük bir bölümünde ilk diş ön damakta görülür ve 20 aylık olana kadar tüm süt dişleri tamamlanmış olur.

Diş Çıkarmanın Başladığı Nasıl Anlaşılır?

- Bebeğin ağzı sulanmaya ve fazla tükürük üretmeye başlar.
- Oyuncaklarını ve parmaklarını sürekli olarak ağzına götürür ve çiğnemeye çalışır.
- Diş etlerinde şişkinlik görülür ve dişi çıkacağı yer hassaslaşır.
- Huysuzluk söz konusudur.
- Hafif ateşlenme görülebilir.

Kesin olarak ateşin, ishalin ve diğer sistematik hastalıkların diş çıkarmayla ilgili olduğu söylenemez. Diş çıkarma döneminde çıkan ateş tamamen rastlantısal bir biçimde gelişmiş olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak önerilmektedir.

Diş Çıkarırken Ağrıyı Gidermek İçin Neler Yapılabilir?

- Bebeğiniz ağrı duyarken onu oyalamaya ve sürekli ilgilenmeye özen gösterin.

- Bebeğinizin diş etlerindeki şişkinliklere 1-2 dakika boyunca parmak uçlarınızla masaj yapabilirsiniz.

- Bebeğinizin çiğnemesi için ıslak bir mendil veya kaşıma halkasını yakınınızda bulundurun. Kaşıma halkaları bebeğinizin kıyafetlerine tutturulmuş olmalıdır. Kesinlikle boynuna geçirmeyin. Bebekler sürekli hareket ettiğinden boynuna dolanmasına sebep olabilir. Silikonlu kaşıma halkaları içi sıvı dolu olanlara oranla daha çok önerilmektedir. Çünkü sıvı olanlar zarar gördüğünde içlerindeki sıvıyı sızdırabilirler.

- Bebeğinizin tıkanmasına neden olabilecek çiğ havuç gibi sert yiyecekler vermeyin.
- Çok fazla şeker içeren bisküvileri yedirmemeye çalışın.

- Bebeğiniz diş çıkarırken fazla acı çekiyorsa bebekler için özel üretilen diş jellerini kullanabilirsiniz.

-Amerikan Pediatri Diş Sağlığı Kurumu’na göre ilk dişçi ziyareti bebeklerde süt dişleri çıkmaya başladığında yapılmalıdır.

-Bebeğinizin dişçiye yapacağı düzenli ziyaretler dişçi korkusunun önüne geçmede büyük bir öneme de sahip olacaktır.

-Bebeğinizin diş etlerini temiz tutmak ve masaj uygulamak diş çıkarma döneminin daha rahat geçmesini sağlayacaktır.

-Bebeğinizi emzirdikten ya da doyurduktan sonra ıslak bir mendil yardımıyla diş etlerini silebilirsiniz.

-Birkaç diş çıktıktan sonra çok yumuşak uçlu bir diş fırçası kullanabilirsiniz.

-Çocuğunuz 2 yaşını doldurduktan sonra diş macunu kullanılabilir ancak çocuklar diş macununu yutmaya meyilli olduğundan hem onlara uygun bir macun kullanılmalı hem de mercimek tanesi büyüklüğünde sürülmelidir. Aksi takdirde florid midede birikir ve sıkıntılara neden olabilir.

-Diş ipi kullanımına çocuğunuz 3 yaşına geldikten sonra başlanmalıdır. Bu yaştan önce diş ipi kullanmak gerekli değildir çünkü zaten dişler arasında yeterli boşluk bulunmaktadır.

-Düzenli takip edebilmek için ebeveynler 6 yaşına kadar günde en az 1 kez çocuklarının dişlerini fırçalamalıdırlar.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Gebe Kalmak İçin Tüp Bebek Tedavisi

Bebek sahibi olmak için doğal yollardan hamile kalınamıyorsa Tüp bebek yöntemine başvurulabilir. Çağımızda kısırlık sorununun artması nedeniyle de Tüp bebek tedavisi baya ilgi görüyor. Fakat bu konuda dikkat edilmesi gereken birçok nokta var.
Aileler tercih edecekleri tıp merkezini seçerken çok dikkatli olmalı zira tüp bebek talebi arttıkça tüp bebek tedavi merkezleri ve tüp bebek yöntemleri de artış gösteriyor. Bu konuda doğru teşhis ve zamanlamanın çok önemli olduğunu vurgulayan uzman doktorlar ailelerin güvenilir kurum ve uzman kadrolu bir kurum tercih etmelerini tavsiye ediyor.
Kurum hakkında ilk önce tüp bebek başarı oranlarını mutlaka gözden geçirmelisiniz. Eğer araştırmadan tedaviye başlarsanız sonuç başarısız olabiliyor.

Tüp bebek uygulamalarının başarılı öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci ailelerin tüp bebek konusunda mutlaka bilmeleri gereken detayları açıklığa kavuşturdu.
1.Çocuğu olmayan bir çift ne zaman doktora gitmelidir?
Kadının yaşı burada çok önemlidir. 35’in altında, çiftin özgeçmişleri ve aile öykülerinde bu konuyla ilgili risk yoksa korunmasız-düzenli bir yıllık cinsel ilişki sonrası gebelik elde edilemiyorsa doktora başvurulmalıdır. Aynı koşullarda kadın 35 yaş üstünde ise 6 ay, 38’in üzerinde ve yumurtalıklarını olumsuz etkileyebilece kemoterapi veya yumurtalıkla ilgili bir ameliyat geçirmişse, erkek de de sperm değerlerini kötü yönde etkileyecek kemoterapi veya ameliyat öyküsü varsa çiftler derhal doktora gitmelidir.
2-Aşılama denenmeden tüp bebeğe tedavisi doğru mudur?
İnfertilite (kısırlık) nedenine bağlı olarak bazı hastalarda aşılama öncesi yumurtlama uyarısı veya aşılama gibi üremeye yardımcı yöntemler uygulanmalıdır. Bu grup hastalarda ancak bu yöntemlerin başarısızlığı durumunda tüp bebek tedavisine geçilir. Ancak belirli bir grup hastada ise diğer yöntemlerin başarı ihtimali ya hiç yoktur ya da çok düşüktür. Bu hasta gurubunda tüp bebek ilk seçenek olmalıdır.
*Her iki tuba uterinası ( tüpleri) tıkalı olan kadınlar,
*Azospermi olguları (erkekte sperm olmaması)
*İleri kadın yaşı ( örn.: 38 yaş üstü kadınlar) doğrudan tüp bebek uygulanması gereken çiftlerdir.
3.Tüp bebek tedavisinde hangi sırayla hangi testler yapılır?
kısırlık araştırması çiftlere eş zamanlı olarak yapılmalıdır. Başlangıç aşamasında yapılan temel testler şunlardır:
a. Erkeğe sperm testi,
b.Kadının yumurtlamasının araştırılmasına yönelik kan (hormon) testleri ,
c. Kadının tüplerinin açık ve rahim içerisinin normal olup olmadığının araştırılmasına yönelik testler. Bu amaçla en sık ilaçlı rahim röntgen filmi ( Histero-salpinga-grafi, HSG) çekilmektedir.
4. Tüp bebekte başarı oranı nedir?
Tüp bebekte başarı oranı birden fazla ölçütle değerlendirilmektedir.
1-Fertilizasyon ( Laboratuvarda Döllenme) Oranı: Bu oran iyi laboratuvarı olan merkezlerde %80’ in üzerinde olmalıdır.
2-Biokimyasal Gebelik (Kanda gebelik testinin pozitif çıkması): Bu oran %50 civarındadır.
3-Ultrasonografi İle Görüntülenebilen Ve Takip Edilen Gebelik Oranı: Bu oran %40 civarındadır.
4-‘’Eve Canlı Çocuk Götürme’’ Oranı: Bu oran ise %30 civarındadır. Hastaları ilgilendiren temel değerin de sonuncusu olması gerekir.
Üç başarısız deneme sonrası aileler için gebelik elde etme oranını maalesef çok arttırmamaktadır. Preimplantasyon genetik tanı (embriyo transferi öncesi genetik araştırma), co-culture ( laboratuar ortamında suni ana rahimi oluşturulması) , sperm seçim yöntemlerinin değiştirilmesi gibi ek uygulamalar yapılmaktadır. Ancak bu yöntemlerin de başarıyı anlamlı oranda artırdığına dair yeterli kanıt henüz yoktur. Benim şahsi tecrübelerime göre bu hastalara blastosist transferi önerilmeli ve bu hastalarda eğer embriyoları blastosiste gitmiyorsa transfer yapılmamalıdır. Böylece hastanın, transfer sonrası boşu boşuna büyük ümitlerle beklemesinin önüne geçilmiş olur.
5.Blastosist transferi nedir? Hangi durumlarda bu yönteme başvuruluyor?
Günler boyunca gelişip hücre sayılarını artıran embriyolar beşinci günden itibaren iki ayrı hücre tipine ayrılarak aralarında bir sıvı biriktirir. Bu embriyolara ‘Blastosist’ denir. Ne yazık ki her embriyo bu aşamaya kadar gelişimini devam ettiremez, daha erken bir dönemde gelişimini durdurur. Sadece o embriyoyu oluşturan sperm ve yumurta kaliteleri fazla düşük değilse embriyo gelişimine devam eder, aksi halde vücut savunma mekanizmasının bir sonucu olarak düşük kaliteli hücrelerin birleşmesiyle oluşan embriyoların gelişimlerini daha erken bir dönemde durdurur. Yapılan çalışmalar, blastosist evresine ulaşmış embriyoların dahi bir bölümünün gebelik oluşumuna ya da gebeliğin devamına izin vermeyecek kadar düşük kaliteli hücreler içerdiğini göstermiştir. Ancak bu oran erken dönemde gelişimini durduranlara oranla çok daha düşüktür. Sonuç olarak; hastaya blastosist transfer etmek gebelik şansını artırmak anlamına gelir. Hastaya ne kadar az embriyo transfer edilirse blastosist transfer ederek gebelik şansı o kadar artırılmış olur. Bu nedenle, transfer sayısının kısıtlandığı durumlarda blastosist transferi uygulaması başarıyı artırıcı bir etki yapar. Örnek olarak ülkemizde iki yıl önce uygulamaya giren yönetmelik transfer edilen embriyo sayısına kısıtlama getirmiştir. Bu uygulama sonucu tüp bebek sonucu oluşan çoğul gebelikler ki bunlar çok riskli gebelikler idi, anlamlı olarak azalmıştır. Bu yeni durum bizim merkezlerimiz de dahil olmak üzere bazı kliniklerin daha fazla blastosist transferine yönelmelerine neden olmuştur. Bizim merkezlerimizde artık tüm transferlerin yaklaşık yarısına yakını beşinci günde yapılmaktadır. Hastadan yeterli miktarda ve kalitede blastosist elde edilmesi durumunda, tedavilerin başarısız kalma nedeni olarak embriyo dışı nedenlere yönelmek faydalı olacaktır. Neden tüm embriyolar blastosist aşamasına kadar bekletilip ondan sonra transfer edilmiyor? Bu sorunun yanıtında da blastosist transferlerinin dezavantajlarından söz etmemiz gerekir. Bugün tüp bebek uygulama teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin unutmamalıyız ki insan vücudunun sofistike ve mükemmel mekanizmasını bire bir taklit edebildiğimizi söylemek çok güçtür. Zira insan vücudu ve biyolojisiyle ilgili bilgimiz ne kadar artarsa, bilmediklerimizin ve yeni soruların farkına varmaya devam ediyoruz. Sonuç olarak embriyoları laboratuar şartlarında uzun süre bekleterek blastosist evresine ulaşmalarını beklerken onları daha erken bir dönemde vücudun doğal ortamına bırakarak orada gelişmelerini sağlamalarına göre ne kadar ödün verdiğimizi bilmiyoruz. Özetle kendimize su soruyu soruyoruz: bu embriyo blastosist oluşturmadı, acaba ben bu embriyoyu gelişiminin daha erken bir döneminde rahme vermiş olsaydım acaba orada blastosiste ulaşacak mıydı? İşte blastosist transferinin riski budur, bu nedenle her vakada uygulanmaz. Elimizde bu riski karşılayacak sayıda embriyo olması ya da dediğim gibi, ne olursa olsun embriyoların uzun dönem gelişimlerini izlememizi gerektirecek gerçek sebepler olması lazımdır.
6.Sperm seçiminde yenilikler nelerdir?
Günümüzde sperm kalitesi dendiğinde artık eskiden olduğu gibi sperm sayısı, hareketliliği, şekli gibi parametreleri düşünmüyoruz. Biliyoruz ki, spermin gerçek kalitesi yukarıdaki soruda da anlattığım gibi onun kalıtsal yapısı ve bu yapının çevresel faktörlerden ne kadar etkilendiğidir. Çünkü embriyo gelişimine spermin asil katkısı bunlardır. Geleneksel sperm tetkik parametreleri ile bahsettiğim kalıtsal özelliklerin durumu arasında direk bir ilişki gösterilmemiştir. Artık sperm analizi yaparken embriyo gelişimine etki edecek gerçek kalitelerinin durumunu anlamaya çalışıyoruz. Önemli olan kalıtsal özellikleri en az hasar görmüş, mümkünse hiç görmemiş spermleri seçebilmek ve yumurta hücresi ile bunların birleşmesini sağlayabilmektir. Sperm hücresinin yüksek büyütmede seçilmesi (IMSI), bazı moleküllere bas kısmının bağlanması ya da bağlanmaması yoluyla seçimleri (PICSI ya da MACS benzeri yöntemler) bu amaçla kullanıma girmiştir. Ne yazık ki, bu seçim yöntemlerinin geçerliliği tam anlamıyla ve en doğru bilimsel yöntemlerle henüz kanıtlanmamıştır. Bunun için daha zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Gene de bizim laboratuarlarımız da dahil olmak üzere bu tip yenilikleri kullanıp hastaların gebe kalma olasılıklarını artırmaya çalışan çok sayıda merkez bulunmaktadır.
7-Genetik incelemelere ne zaman ihtiyaç duyulur?
Genetik incelemelere kesin ihtiyaç duyulan durumlardan ilki; ailede kalıtsal yolla geçen, doğacak bebeğe intikal edebilecek ve sorumlu kromozom ya da gen bölgesinin bilindiği durumlardır. Bu bölge ya da kromozomlar embriyolar üzerinde incelenip hastalıksız embriyolar transfer edilebilir. Bir diğer durum tekrarlayan gebelik kayıpları, yani ard arda düşük yapma ya da tam tersi tekrarlayan başarısızlıklardır. Her iki durumda da bazen embriyoların genetik olarak problemli olmaları sorunun kaynağı olabilir. Dolayısıyla çiftlere tüp bebek tedavisine başlamadan önce detaylı olarak tetkik yapılmalı ve embriyoların genetik problemi dışında aynı soruna neden olabilecek diğer nedenler ayıklanmalıdır. Bundan birkaç yıl önce bayanın ileri yaşı, ileri sperm problemleri (çok kısıtlı sayıda sperm bulunması ya da hiç olmaması) gibi durumlarda da embriyo üzerinde genetik incelemelere ihtiyaç duyulur denirdi. Günümüzde bu bakış acısı biraz daha gevşemiş gibi duruyor.
8.Tüp bebek tedavi yöntemlerindeki yenilikler nelerdir?
Tüp bebek tedavi yöntemleri ve uygulamaları baş döndürücü bir hızla gelişiyor. En güncel tekniklerden biri embriyoların dinamik takibidir. (Embriyoscope) Bu tekniği Türkiye’ye ilk defa bizim ekibimiz getirdi ve en çok da bizim laboratuarlarımızda uygulanıyor. Artık embriyolar takipleri süresince çok kısıtlı bir zaman dilimindeki görüntüleri ile değil, her 15-20 dakikada bir yedi bölgeden alınan görüntülerinin birleşmeleri ile oluşan videolar ile inceleniyor, kaliteleri bu verilere göre saptanıyor. Bu demektir ki artık embriyoların gelişimleri hakkında çok daha fazla elimizde bilgi birikiyor. Tüp bebek uygulamalarının başladığı yıllardan bu yana ilk kez embriyo gelişimi hakkında bu kadar fazla veri toplayabildik ve elimizdeki bu bilgiler çok değerli. Şu anda Türkiye’den bizim dahil olduğumuz uluslararası bir bilim grubu bu veriler üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Yeniliklerle başarı şansı ne kadar artıyor? Bu sorunun cevabı için biraz daha beklememiz gerekiyor. Ancak embriyo secimi için sunulan dinamik izleme tekniği gerçekten başarı sansını artırıyor. Ancak burada dikkatli olunması gereken nokta; birkaç farklı şekilde dinamik embriyo takibi yapılabiliyor ve bunların hepsi aynı sonucu vermiyor. Bizim kullandığımız sistem şu anda dünyada bulunan en sofistike dinamik takip sistemidir. Biz ve bizim kullandığımız sistemi kullanan diğer merkezler (şu anda dünyada 100 dolayında var) başarı oranlarının arttığını gösterdiler. Umudum, bu sistemin diğerleri ile bilimsel karsılaştırmasını yapan bilimsel çalışmaların bir an önce yayınlanması ve farkın kanıtlanmasıdır.
9.Dondurma tekniğinde son aşama nedir?
Günümüzde iki farklı dondurma tekniği var; yavaş ve hızlı. Beş yıl öncesine kadar yavaş dondurma daha çok uygulanırken günümüzde hızlı dondurma tekniği tercih ediliyor. Çünkü bu teknikle embriyoların tamamının, yani tüm hücrelerinin hiç hasarsız canlıklarını devam ettirmeleri ihtimali daha yüksek. Bu da doğal olarak başarı oranlarına yansıyor. Burada dikkatinizi çekmek isteyeceğim nokta; bize başvuran çiftlerimizden aldığımız izlenim dondurma-çözdürme işlemlerine biraz çekingen yaklaştıklarıdır. Oysa tüp bebeğin geleceği dondurma-çözdürme işlemlerinde. Çünkü; artık uluslararası anlamda başarı bir çifte uygulanan birkaç tedavi sonrası elde edilen gebelik oranı olarak ölçülüyor. Doğal olarak bu birkaç tedavinin içinde dondurma-çözdürme sikluslarının olması istenen bir durum, zira her tedavide kadına yeni baştan hormon vererek yumurtalıkları uyarmak yerine bir seferinde elde edilen birkaç kaliteli embriyonun saklanarak sonraki uygulamalarda bunların çözdürülerek transferi daha çok istenen bir durum. Üstelik dondurma-çözdürme tedavilerinin bir avantajı daha var; bazen yumurtalıkların uyarıldığı tedavilerde kullanılan ilaçlar yumurtaları büyütürken rahim dokusunun embriyoyu kabul etme mekanizmasına zarar verebiliyor. Oysa dondurma-çözdürme tedavilerinde rahim dokusu diğer duruma göre çok daha doğal bir halinde ve embriyoyu kabul etme mekanizması zarar görmemiş. Bugün dünyada birçok merkez (bizim merkezlerimiz de dahil) rahimim bu durumunu transfer öncesinde değerlendirip, çiftin gebelik şansını artırabilmek adına, elde ettiğimiz tüm embriyoları donduruyor ve bir sonraki ay rahimim doğal haline kavuştuğunda çözdürüp transfer ediyoruz. Bu uygulamanın geçerliliği ve çifte faydası artık bilimsel yayınlarla ispat edilmiştir. Kısaca özetlemem gerekirse, dondurma-çözdürme teknikleri merkezlerin toplam başarılarında önemli bir yer tutar. Hastalar bu parametreyi çok iyi incelemelidir diyorum.
10.Tüp bebek denemesi kaç kez tekrarlanmalıdır?
Bu soruyu şöyle yanıtlayacağım; ortalama üç! Ama bunu da açıklamam gerekir. İstatistiksel olarak tüp bebek tedavisine başvuran çiftlerin %95’i üç kez tekrarlamalıdır. Geri kalan %5’i içinse bir sınır yoktur. Bize başvuran bir hasta gebe kaldığında önceden dışarıda on altı deneme yapmıştı. Bu çift yüzde beş’lik dilimde idi. Ama bilimsel yayınlar göstermektedir ki, tüp bebek tedavisine giren çiftlerin yüzde doksan beşi ilk üç denemeden sonra gebelik şanslarını anlamlı olarak artıramamaktadır.

19 Şubat 2012 Pazar

Anne Sütünü Arttırmanın Püf Noktası

Sevgili anne ve anne adayları öncelikle bilmeniz gereken sütünüzün her zaman olmasını istiyorsanız stres ve sinirden uzak olmalısınız. Süt vücudun bazı fonksiyonlarını yerine getirmesinden oluşan bir besin kaynağıdır. Eğer beyninizi stresle doldurursanız vücudunuz süt yapmaya odaklanamaz.

Bunun dışında düzenli beslenmekte sütünüzün her zaman var olmasını sağlar.Ve gelelim süt olması için yiyebileceğimiz ve içebileceğimiz besin kaynaklarına;
Her şeyden önce bol sıvı tüketmelisiniz. Kışın kuru incir, kuru dut ve kuru üzümü çay gibi demleyip içerseniz sütünüzün arttığını göreceksiniz. Yaz aylarında ise bu meyvelerin tazesini bulacağınızdan taze bir şekilde tüketebilirsiniz ki özellikle sarı üzümün sütü arttırdığı birçok annemiz biliyor artık. Sizinde aklınızda mutlaka bulunsun.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Bebeklerin Gaz Sorunu

İlk olarak büyüklerimizin uyguladığı bir yöntem varmış onu paylaşmak istiyorum; eğer bebeğinizin gaz problemi çoksa ve özellikle sarılık varsa çok az miktarda suyu şekerle kaynatıp ılıdıktan sonra bebeğinize verebilirsiniz. Bir çok bebekte işe yaramış olduğu gözlenmektedir.

Bebeklerin gaz sorunu ve kolik ağlaması bakımından bebeğin daha rahat edebilmesi için emzirme süresi gerektiğinden uzun tutulmamalı, emzirme işleminin ardından bebek yarım saat dik tutulmalı ve yukarıdaki yatırma pozisyonuna dikkat edilmeli.

Bebeğin yatırılma pozisyonu çok önemli. Bebeği yüzüstü yatırdığınız zaman karnı ısındığından bebek daha rahat uyuyacaktır. Ancak yüzüstü yatış pozisyonunda ani bebek ölümü riski daha fazla olduğu için bu şekilde bir yatma pozisyonu doktorlar tarafından tavsiye edilmiyor.

Bebek genel olarak sağ tarafına ve yatağını 45 derece eğimli olacak şekilde yatırmakla ani bebek ölümü riski azalır ve bebeğin kusması halinde de kusmuğun akciğerine kaçma ihtimali kalmamakta.
Bunların dışında bebek beslendikten sonra kucakta dik tutulurken sırtına masaj yapılabilir ve sırtı ovulabilir. Bu uygulama anne ve bebek arasındaki yakınlaştırmayı artırdığından, bebeğinizin karnının sizin vücudunuza değmesi sonucunda ısınması ve buna bağlı olarak gaz probleminin daha az olmasını sağladığından yararlıdır.